6 Kasım 2011 Pazar

Axolotl Balığı

Garip bir uzay yaratığını andıran Axolot Balığı Meksika kökenli bir su hayvanı. Karada da yaşamını sürdürebilen ilginç canlılardan...
Axolotl Nedir?
Aksolotllar (Ambystoma mexicanum) kaplan semenderi grubuna ait Meksika semenderlerinin en tanınmış üyelerindendir.
Ait olduğu sınıfın diğer üyelerinin aksine aksolotllar başkalaşım geçiremediklerinden suda yaşamak zorunda olan canlılardır. Diğer semenderler başkalaşımlarını tamamladıktan sonra (tamamen suyu terk etmeseler bile) karadaki yaşama da uyum sağlayabilirlerken aksolotllar bunu başaramazlar. Erişkin bir aksolotl (1.5 ya da 2 yaşında) genellikle  25 cm boyundadır, bununla birlikte 15 ila 45 cm uzunluklar arasında olabilirler; ancak 30 cmden uzun aksolotllar pek de bulunmaz. Aksolotllar vücut yapısı olarak tipik bir semenderle aynı olsa da, kafasının yanlarında bulunan solungaçlarıyla onlardan ayrılır. Gözkapakları yoktur.
Aksolotllar dünyada sadece Meksika’daki Chalco Gölü’nde yaşarlar, bununla birlikte dünya üzerindeki tek yaşam alanları da tehlikededir: Meksika’nın başkenti Meksico City’nin orantısız büyümesi bu hayvanların yaşam koşullarının optimal sıcaklık değerlerini değiştirmektedir. Ayrıca Meksika’da yiyecek olarak satılmasından ötürü avlanmayla birlikte sayıları da günden güne azalmaktadır. Bununla birlikte aksolotllar sevimli görüntüsü ve meraklıları sayesinde dünyanın her yerinde uygun koşulları sağlanmış akvaryumlarda beslenebilmektedirler. 
Aksolotllar etçil canlılardır, ufak solucanlar ve ufak balıklarla beslenirler. Avının yerini koku duyusuyla tespit ederek uzun diliyle birlikte yarattığı vakum etkisiyle kendisine doğru çeker.
Aksolotllarla ilgili bilimin en çok ilgisini çeken konu rejenerasyondur (kendi kendini yenileme.) Hepimiz kertenkelelerin kopan kuyruklarını yeniden geliştirebildiklerini, ya da deniz yıldızlarının kopan bacaklarını yeniden üretebildiklerini biliriz. Aksolotllar ise, bildiğimiz tüm rejenerasyon örneklerinden çok daha fazlasına sahip. Tüm organlarını yeniden üretebilen aksolotlların tek başarısı bu değil: Bir kısmı alınmış beyin hücrelerini dahi yeniden geri kazabiliyorlar. İşte tüm bu özellikleriyle tıp/genetik alanında üzerinde en çok araştırma yapılan canlılardan biri aksotollar.
İnsanlar belli sayıdaki sinir hücreleriyle doğarlar ve sinir hücrelerinin yeniden üretimi imkansızdır. Bu açıdan alzheimer, parkinson, felç gibi sinir hastalıkları tam anlamıyla tedavi edilemez; ancak gelişimi yavaşlatılabilir. Aksolotlların sinir hücrelerini dahi yenileyebilmesi, bu açıdan inanılmaz bir özelliktir: Bilim insanları bu gizemli canlıların gen haritalarıyla uğraşmaktalar nicedir. Çünkü sadece sinir hastalıklarının değil, tüm organlarımızın yenilenmesi belki de bu küçücük canlılara bağlı.


3 Kasım 2011 Perşembe

Galileo Galilei


Galileo Galilei (15 Şubat 1564 – 8 Ocak 1642) İtalyan fizikçi, matematikçi, gökbilimci vefilozof.
Galileo hem yüzyıllardır hakim olan Aristoteles akımından, hem de Kutsal Kitap'tan şüphe duyarak Orta Çağ'daki bilim anlayışında devrim yaratmıştır.[1] İtalya'nın Pisa kentinde dünyaya gelen Galileo, ilk önce tıp eğitimine başlamış, sonra ilgisi matematik ve felsefeye dönmüştür. 25 yaşında Matematik profesörü olan Galileo, genç yaşlarından itibarenhareket hakkında kendi başına deneyler yapmaya başlamıştır. 1609'da yapılmış basit birteleskoptan ilham alarak daha üstün teleskoplar geliştirmiş ve uzay hakkında daha önce hiç yapılamamış gözlemler yapmıştır.
Galileo, kendisinden önce Copernicus'un öne sürdüğü güneş merkezli evren kuramını benimsemiş ve bu nedenle Vatikan kilisesi tarafından iki defa yargılanmıştır. Kilise dünya merkezli bir evren anlayışını savunuyordu ve Copernicus teorisini dine aykırı buluyordu. 1614'te ilk mahkemesinde görüşlerini yayması ve öğretmesi yasaklanmış, 1632'de yazdığı bir kitap nedeniyle yargılanması sonucu ömür boyu ev hapsine mahkum edilmiştir. Bu olaylar nedeniyle Galileo tarihte bilim ve din çatışmasının bir sembolü haline gelmiştir.

Bambu

Dünyanın en hızlı büyüyen bitkisi bambu, bir günde 90 cm kadar uzuyor...


23 Ekim 2011 Pazar

Pascal Üçgeni


Pascal üçgeni, matematikte binom katsayılarını içeren üçgensel bir dizidir. Fransız matematikçi Blaise Pascal'ın soyadıyla anılsa da Pascal'dan önce Hindistan, İran, Çin, Almanya ve İtalya'da matematikçiler tarafından çalışılmıştır.
Genellikle Pascal üçgeninin satırları üstten n=0'dan başlayarak numaralandırılır ve her satırdaki sayılar ise soldan itibaren k=0'dan başlayarak numaralandırılırlar. Satırdaki sayılar komşu sütunlarının boşluklarına gelir ve bu basit yapı tüm üçgen boyunca sürer. 0. satıra yalnızca 1 değeri yazılır. Sonraki satırlar oluşturulurken, hesaplanan noktanın sol üstünde ve sağ üstünde bulunan değerler toplanır. Eğer sağ ve sol üsttünde sayı yoksa buradaki değer 0 olarak alınır. Örneğin, ilk satırın ilk sayısı 0 + 1 = 1'dir üçüncü satırda ise 1 ve 3 toplanarak 4. satırdaki 4 sayısını oluşturur.
Pascal kuralındaki binom katsayılarıyla ilişkili yapı aşağıdaki şekildeyse,
(x+y)^n=\sum_{k=0}^n{n \choose k}x^{n-k}y^{k}
buradan
 {n \choose k} = {n-1 \choose k-1} + {n-1 \choose k} olur.

Fibonacci

Fibonacci isimli İtalyan matematikçinin bulduğu bir dizi sayıda gizlidir. Fibonacci sayıları olarak da adlandırılan bu sayıların özelliği, dizideki sayılardan her birinin, kendisinden önce gelen iki sayının toplamından oluşmasıdır. 0, 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233, 377, 610, 987, 1597, 2584 Fibonacci sayılarının ilginç bir özelliği vardır. Dizideki bir sayıyı kendinden önceki sayı...ya böldüğünüzde birbirine çok yakın sayılar elde edersiniz. Hatta serideki 13. sırada yer alan sayıdan sonra bu sayı) sabitlenir. İşte bu sayı "altın oran" olarak adlandırılır. ALTIN ORAN = 1,618
233 / 144 = 1,618
377 / 233 = 1,618
610 / 377 = 1,618
987 / 610 = 1,618
1597 / 987 = 1,618
2584 / 1597 = 1,618

Soğuk Işık

Ateş böceklerinin yaydıkları ışığın en önemli özelliği, ateşle ve sıcaklıkla ilgisinin olmamasıdır; buna "soğuk ışık" denilir. Bu, günümüzdeki aydınlatma teknolojisinin ulaşmaya çalıştığı bir hedeftir. Normal bir ampul, elektrik enerjisinin ancak %3-4'ünü ışığa dönüştürüp, kalan kısmını ısıya dönüştürür. Ateş böcekleri ise %100 bir verimle ışık üretirler.

Pi Sayısı

Pi SAYISININ TARİHÇESİ
Kaynaklar pi sayısı için, ilk gerçek değerin, Archimedes tarafından kullanıldığını belirtir. Archimedes; pi sayısının değerini hesaplamak için bir yöntem vermiş ve pi değerini 3+1/7 ile 3+10/71 arasında tespit etmiştir. Bu iki kesrin ondalık sayı karşılığı 3,142 ve 3,1408 dir. Bu iki değer, pi sayısının, bugünkü bilinen gerçek değerine çok yakın olan bir değerdir. Ancak Archimedes'in gençlik yıllarında Mısır'da uzun bir süre öğrenim gördüğü bilinmekte.

Archimedes'in sağlığında İskenderiye'de Öklid'den ders aldığı, Öklid'in de Eski Mısır ve Mezopotamya Babil yöresinde uzun yıllar dolaşan bir matematikçi olduğu, bilinen tarihi bir gerçektir. İskenderiyeli tarihçi Herodot, metrika adlı eserinde pi sayısı için verdiği değer 3,71'dir. Bu değer, İskenderiyeli Heron'dan sonra gelen, eski Yunan ve ortaçağ matematikçileri tarafından farklı değerler kullanılmıştır. İskenderiyeli Heron'un verdiği yaklaşık değerin de, Mezopotamya menşeli olması ve Mezopotamyalılar'dan alınma takribi bir sonucu temsil etmesi muhtemeldir.

Pi sayısı üzerinde, Babilliler'in çok eski zamanlardan beri, kullanılan yaklaşık bir bilgiye sahip oldukları anlaşılmıştır. Genel olarak pi=3 değerini kullanıyorlardı. Bazı tabletlerde pi=3,125 değeri ne de rastlanılmıştır. Aydın Sayılı, adı geçen eserinde, "Mezopotamyalılar'da, idealleştirilmiş çemberlerle üçgenlerdeki geometrik münasebetler aracılığıyla, çözümlenen problemlerde teorikleştirilmiş ve soyutlaştırılmış bir durum mevcuttur" der. Böyle problemlerde sonuç hesaplanırken pi sayısı için, değerinin kullanılmış olduğunu belirtir.

Bu değeri; Mezopotamyalılar takribi sonuçlar için kullanmaktaydılar. Daha iyi yaklaşık sonuçlar elde etmek istedikleri zaman pi=3,125 değerini uygularlardı. Ancak pi sayısının; Mısırlılar'ınkinden ve Susa tabletlerinin gösterdiği değerden oldukça daha iyi bir değeri, ilkin Archimedes tarafından bulunmuştur. Kaynaklar; Mezopotamyalılar, yamuk alanı hesabı ile, silindir ve prizma hacim hesaplarını bildiklerini ve pi için de 3 değerini kullandıklarını belirtir. Fakat eski Babil çağına ait olup, Susa'da bulunmuş olan tabletlerde pi için kabul edilen değerin 3,125 olduğu anlaşılmaktadır.

Bugün bir veya çok bilinmeyenli cebir denklemleriyle çözdüğümüz türden birçok problemlere Babil tabletlerinde rastlanmıştır. Mesela: Bu tablette, bir dikdörtgenin eniyle boyunu veren sayılar birbiriyle çarpılır ve bu sayılar arasındaki fark, bu çarpıma eklenirse 153 elde ediliyor. Aynı sayılar birbirine eklenirse 27 çıkıyor. Bu şeklin eni, boyu ve yüzölçümü nedir sorusu soruluyor ve cevap olarak: 20, 7 ve 140 değerleri veriliyor.

Dünyanın En Kuvvetli Yapıştırıcısı


DÜNYA'NIN EN KUVVETLİ YAPIŞTIRICISI

Nehirlerde, su kaynaklarında ve su kanallarında yaşayan Caulobacter crescentus isimli tatlı su bakterisi, bulunduğu yerde kalabilmek için doğadaki en kuvvetli yapıştırıcıyı kullanır.
Bakterinin tutunmak için salgıladığı yapışkan sıvı, en güçlü endüstriyel yapıştırıcılardan dahi üç kat güçlüdür.

Caulobacter crescentus isimli tatlı su bakterisi,Bilim adamları bu bakterilerden birini yapıştığı yerden ayırabilmek için 1 mikronewtonluk bir kuvvet uygulanması gerektiğini buldular. Bakterinin bu yapışma kuvveti,YTL büyüklüğündeki bir bozuk paranın üstüne üç ya da dört araba koyulduğunda elde edilen etkiye eşdeğerdir. Çok daha şaşırtıcı olan ise bu yapışkanın ıslak zeminlerde bile etkili olmasıdır.

Dünyadaki türlerin ne kadarını tanıyoruz?

Dünyadaki türlerin ne kadarını tanıyoruz?

Yüzyıllardır devam eden sınıflandırma (taksonomi) çalışmalarına rağmen, dünyadaki canlı türlerinin sayısı ve çeşitliliği konusunda mevcut bilgiler dahi çok sınırlı. Dünyada kaç tür yaşadığı ise bugüne kadar ancak spekülasyon konusuydu. Geçen hafta “kamu bilim kütüphanesi” PloS Biology dergisinde yayınlanan bir çalışma dünyadaki tür sayısına dair güvenilir bir tahmin yöntemi geliştirdi.

Makalenin yazarı olan Kanadalı araştırmacılar, yeni türlerin keşfedilme hızından yola çıktılar. Ayrıca bazı canlı gruplarının diğerlerinden daha az tanındığı olgusunu da hesaba kattılar. Örneğin gezegenimizde memeli türlerinden belki yüz kat daha fazla böcek türü yaşamasına rağmen, memeli türlerini böceklerden çok daha iyi tanıyoruz.

Pülüton Özlüyoruz Seni

Plüton, formal adı 134340 PlutoGüneş Sistemi'nde Eris'ten sonra bilinen en büyükcüce gezegen ve doğrudan Güneş'in etrafında dönen en büyük onuncu cisim. Önceleri gezegen olarak sınıflandırılmıştır. Plüton, birçok cismi barındıran Kuiper kuşağı'nın en belirgin üyelerinden biridir.
Plüton, diğer Kuiper kuşağı üyelerine benzer biçimde taş ve buzdan oluşmaktadır ancak bu kuşaktaki gezegenlere nispeten oldukça küçüktür. Kütle ve hacim olarakAy'dan bile daha küçüktür. Plüton, eksenindeki eksantrik (dış merkezli) eğim sayesinde Güneş'e Neptün'den daha yakındır.
Plüton, 1930'da keşfedildikten 2006'ya kadar, Güneş Sistemi'nin dokuzuncu gezegeni olarak değerlendirilmiştir. 70'li yıllardan sonra Güneş Sistemi'nin dışında bir cüce gezegen olan 2060 Chiron saptanana kadar küçük bir gezegen olarak düşünülen Plüton'u, gezegen olma statüsü tartışılmaya başlanmıştır.[1] 20. yüzyılın sonları ve 21. yüzyılın başlarında, Güneş Sistemi'nin dışında Plüton'a benzeyen birçok cisim saptanmıştır, bunların en önemlisi 2005'te saptanan ve Plüton'dan yaklaşık %27 daha büyük olan Eris olmuştur.[2] 24 Ağustos 2006'da, Uluslararası Astronomi Birliği (IAU ya da UAB) Güneş Sistemi'nde bir gezegen olmanın koşullarını tanımlamıştır. Bu tanımlama sonrasında Plüton gezegenlikten çıkartılmış, Eris ve Ceres ile birlikte yeni bir küme olan "cüce gezegenler" sınıfına dahil edilmiştir.[3] Böylece Plüton yeniden sınıflandırılmış, küçük gezegenler dizinine eklenmiş ve astronomik adı yani numarası 134340 olarak değiştirilmiştir.[4][5] Plüton, bazı araştırmacılar tarafından hâlâ gezegen olarak onaylanmaktadır.[6]

Plüton'un uydusu Şaron, Ay ve Plüton'dan bile daha büyüktür, bazı bilim insanlarıncaikili uzay sisteminde gösterilir, çünkü yörüngesi başka bir ağırlık merkezinin içinde yer almaz.[7] IAU tarafından Plüton cüce gezegen sınıfına alınana dek geçen sürede, Şaron Plüton'un uydusu olarak kabul edilmiştir.[8] Plüton'un bilinen iki küçük uydusu daha vardır, bunlar Niks ve Hidra'dır. Bu uydular 2005'te saptanmıştır.[9]

    Satürn

    Satürn Güneş Sisteminin Güneş'e yakınlık sırasına göre 6. gezegenidir. TürkçesiSekendizdir. Büyüklük açısından Jüpiter'den sonra ikinci sırada gelir. Adını Roma'nın tarım tanrısı Saturnus'tan alır. Arapça kökenli Zühal adı Türkçe'de giderek daha az kullanılmaktadır. Sekendiz olarak da bilinir. Çıplak gözle izlenebilen 5 gezegenden biri (diğerleri, MerkürVenüsMars, ve Jüpiter) olarak eski çağlardan beri insanoğlunun dikkatini çekmiştir. Büyük ölçüde hidrojen ve helyumdan oluşmakta ve gaz devlerisınıfına girmektedir.